Design Gallery, CSS Template, Free Download

"Sözümüz özümüzdür"

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Türkçe'nin Önemi

Türkçe’nin Önemi 

Tarihi çok eskilere dayanan ve dünyanın en büyük dillerinden biri olan Türkçe'yi konuşan Türklerin, asırlar boyunca medeniyet dünyasına kazandırdıkları herkesin malumudur.

Türklerin tarihteki ağırlığına nispetle konuştukları dil olan Türkçe'ye ise yeteri kadar değer verilmemiştir. Oysa Türk diliyle, değişik alfabeler kullanılarak birçok eser meydana getirilmiş ve bu eserlerle medeniyet tarihine ışık tutulmuştur. Genellikle yazıldığı gibi okunan, istisnaları fazla olmayan sistematik bir dil olan Türkçe'yi öğrenmek zannedildiği kadar zor değildir. Hatta günümüzde, Türkçe'nin bilgisayar diline en uygun dillerden biri olduğu çeşitli çevreler tarafından dile getirilmektedir.


Türkçe'nin Tarihî Görünüşü

Bugün, dünyada yaklaşık olarak 200 milyon insan Türkçe konuşmaktadır. Yani Türkçe dünyada en çok konuşulan 6. veya 7. dildir. Hâl böyleyken Türk dili, Türklerin en çok konuştukları yer olan memleketimizde yeterince alâka görememektedir. Dilimiz, tarihin bazı dönemlerinde bugün olduğu gibi birtakım
dillerin boyunduruğu altına girmiştir. Türklerin ilk yazılı kaynaklarından olan Orhun Abidelerinden anlaşıldığına göre dilimize, 7. asırda bile Brahmice ve Çince'den kelimeler geçmiştir. Karahanlı Devletinin İslâmiyet'i din olarak seçmesinden sonra, Türkçe'ye Arapça kelimeler girmeye başlamıştır. 1072 yılında Kaşgarlı Mahmut, Türkçe'nin üstün yönlerini göstermek ve Araplara Türkçe öğretmek gayesiyle Dîvânü Lûgati't-Türk adlı kitabı kaleme aldı. Selçuklular devrinde ise, özellikle resmî yazı dilinde Türkçe hemen hemen hiç kullanılmamaktaydı. Selçuklularda resmî yazışma dili ve edebî dil Farsça, ilim dili ise Arapçaydı. Bugün, elimizde bu dönemden kalma çok az sayıda Türkçe kitap mevcuttur. Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra, Beylikler döneminde ise Türkçe önem kazanmağa başladı. Bunda Beyliklerin başında bulunan beylerin Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmemeleri ve Türkçe kitap yazan âlimleri korumaların önemli rolü vardır. Yine de Türkçe eser yazan âlimler "Türkçe eser kaleme alırken zorlandıklarını, o devrin devâsâ dilleri olan Arapça, Farsça karşısında Türkçe eser yazdıkları için ayıplanmamaları gerektiğini" söylerler. Özellikle 13 ve 14. yüzyıllarda yaşayan Yunus Emre, Gülşehri, Aşıkpaşa gibi şairler Türkçecilik şuuruyla hareket etmiş ve mükemmel eserler meydana getirmişlerdir. Farsça'yı edebî dil olarak kabul eden Türklerde, Farsça'nın etkisi büyük olmuştur. Bu dil, sadece Anadolu'da yaşayan Türklerin arasında değil, Orta Asya'da yaşayan Türkler arasında da yaygın bir hâle gelmiştir. Âlimler eserlerini Türkçe yazmaktan çok, Farsça yazmaya özen göstermişlerdir. 15. yüzyılda Türkçe'nin düştüğü bu duruma üzülen büyük Türk şairi, edibi, tarihçisi, musikişinâsı Ali Şir Nevâî, Türkçe'nin Farsça'dan üstün olduğunu ispat etmek için Muhâkemetü'l-Lugateyn adlı kitabı yazdı. O, Farsça'yı da birçok Fars'tan daha iyi biliyordu. Ali Şir Nevâî'den önce çekine çekine Türkçe eser meydana getiren âlimler, ondan sonra, daha fazla ve gocunmadan Türkçe eser vermeye başladılar. Yani Nevâî o devirde sadece Orta Asya Türklüğünün değil, bütün Türklerin yollarını aydınlatmış ve ufuklarını açmıştır.

Dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde ise, Arapça ve Farsça'dan Türkçe'ye geçen kelimeler çok fazla değildi. Bu kelimelerin giriş hızı 15. yüzyıldan itibaren artmaya başladı. 16. yüzyılın ortalarından 19. yüzyılın sonlarına kadar ise dilimize birçok Arapça, Farsça kelime girdi. Türkçe'nin, 11. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar Arapça ve Farsça'yla mücadele etmek zorunda kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 20. yüzyılın başlarında ise Arapça, Farsça'nın Türkçe üzerindeki hâkimiyeti azaldı. Bu da Türkçe'de kullanılan ve halkın anladığı kelimelerin dışındaki Arapça, Farsça asıllı birtakım kelimelerin, kaidelerin ve birçok tamlamanın dilimizden çıkarılması neticesinde meydana geldi. Böylece Türkçe iyi bir mecraya girdi. Fakat 1930'lardan sonra başlayan öz Türkçecilik (yani uydurmacılık) hareketi ise bunu baltaladı. Bu hareket de hiçbir dayanağı olmadığı için fazla sürmedi. Burada şunu da söylemek gerekir ki, Osmanlı Devletinin resmî yazı dili Türkçe'ydi. Fakat Arapça, Farsça'yı da birçok kişi bilirdi. Zannedildiği gibi halk ile aydın tabaka arasında da büyük bir uçurum yoktu. Belki de var olduğu zannedilen bu uçurum, günümüzden bile daha azdı. Yani Osmanlılar, Selçukluların aksine Türkçe'ye önem verdiler. Onların döneminde birçok Türkçe eser telif edildi. Bugün Türkiye'de ve dünyanın muhtelif bölgelerinde Osmanlılar döneminde yazılmış yüz binlerce Türkçe kitap bulunmaktadır. Demek ki, Osmanlılar Arapça, Farsça'yı iyi bilir, fakat anadilleri olan Türkçe'yi ise her zaman kullanırlardı. Osmanlı Devleti tarih boyunca fethettiği ülkelerin halklarını Türkçe'yi öğrenme konusunda hiçbir zaman zorlamamış, yani onları sömürmemiştir. Bunun en büyük delili ise, günümüzde, eskiden Osmanlı coğrafyasında yaşayan milletlerin bir çoğunun Türkçe bilmemesidir. Zaten Osmanlı memleketlerinde yaşayan halkın beslendiği hayat ve kültür kaynakları, aldığı terbiye ve temsil ettiği inanç sistemi, dünyadaki hiçbir milleti sömürge hâline getiremezdi.


Dünyada konuşulan birtakım dillerin değişik asırlarda diğer dillere üstünlük kurduğu görülmektedir. Meselâ, 17, 18 ve 19. yüzyıllarda Fransızca dünyaya hâkimdi. 20. yüzyıl ve günümüzde ise artık İngilizce bir dünya dili olmuştur.



Yabancı Dilde Eğitim

Dünyada konuşulan birtakım dillerin değişik asırlarda diğer dillere üstünlük kurduğu görülmektedir. Meselâ, 17, 18 ve 19. yüzyıllarda Fransızca dünyaya hâkimdi. 20. yüzyıl ve günümüzde ise artık İngilizce bir dünya dili olmuştur. Dünyadaki birçok milletle iletişim kurmak isteyen bir kişinin İngilizce öğrenmesi gereklidir. Yani tek dilli bir dünyaya doğru gitmekteyiz. Bunun birçok avantajının yanında, dezavantajı da bulunmaktadır. Öncelikle yabancı bir dil öğrenen insan, o dilin arkasındaki kültürü de ister istemez almakta ve böylece o dili konuşan milletlerin tarihini, kültürünü, yaşayış biçimini de özümsemekte, neredeyse kendi millî benliğinden kopmaktadır.

İnternet sayesinde dünyadaki herkesin birbiriyle haberleşebildiği bir ortamda ortak bir dilin (yani İngilizce'nin) kullanılması, garip karşılanmamalıdır. İnsanlar böyle bir çevrede birbirlerini daha anlayabilme ve dinleyebilme imkânı bulabilmektedirler. Fakat İngilizce vasıtasıyla, İngiliz ve Amerikan kültürü, tarihi, hayat biçimi, dünyada yaşayan birçok milleti etkisi altına almaktadır. Türk toplumunda yaşayan insanlar da medyada gösterilen Amerikan dizi ve filmlerin etkisiyle onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya ve kendi milletine karşı duyarsız olmaya başlamışlardır.

Eğitim sistemimiz maalesef yeterli seviyede değildir. Bilgiye kolay bir şekilde ulaşma, bilgiyi kullanma ve kullandırtmada pek başarılı sayılmayız. Türkiye'de yabancı dille eğitim yapan birçok okul bulunmaktadır. Bu okullar umumiyetle öğrettikleri dillerin kültürlerini de öğrencilere vermekte ve öğrenciler de ister istemez bu kültürü almaktadırlar. Fakat bunun yanında, yabancı dille eğitim yapan okullardan mezun olup da dilimize, kültürümüze, tarihimize sahip çıkan insanlar da bulunmaktadır.

Günümüzde, İngilizce'yle eğitim yapan üniversitelerimiz de bir hayli çoğalmaktadır. Burada problem, "İngilizce eğitimin mi yoksa öğretimin mi" öğrencilere verileceğidir. Avrupa'da birçok okul, kendi diliyle eğitimini sürdürmekte ve bunun yanı sıra, dünya dili olan İngilizce'yi de öğrencilerine çok iyi bir şekilde öğretmektedir. Bugün Almanya ve Fransa'daki okulların çoğunda eğitim dili Almanca ve Fransızca'dır. Fakat bu ülkelerin okullarından mezun olan öğrenciler İngilizce'yi az-çok konuşabilmektedirler. Bizim de diğer ülkelerde olduğu gibi eğitim dilimiz Türkçe olmalı fakat yabancı diller de öğrencilere sistemli ve mükemmel bir şekilde verilmelidir.


Günümüzde, İngilizce'yle eğitim yapan üniversitelerimiz de bir hayli çoğalmaktadır. Burada problem, "İngilizce eğitimin mi yoksa öğretimin mi" öğrencilere verileceğidir. Avrupa'da birçok okul, kendi diliyle eğitimini sürdürmektedir.



Türkçe'nin Bugünkü Durumu

Üniversitelerimizde Türk dili, kültürü, tarihi bugün; belki de tarihin hiçbir devresinde görülmediği kadar arka plana atılmaktadır. Hatta Türkçe'nin bilim dili olamayacağına dair söylemler bile dile getirilmektedir. İngilizce eğitim yapan okullar, yeterli eğitimi veremedikleri ve bu okulların çoğunda Türkçe hor görüldüğü için, öğrenciler ne İngilizce'yi iyi öğrenebilmekte, ne de kendi anadilleri olan Türkçe'yle meramlarını anlatabilmektedirler. Türkçe yapılan bir yayının da kendi ülkemizde herhangi bir değeri bulunmamaktadır. Hâlbuki, önemli olan kalitedir. Hangi dilde yazarsanız yazın, kaliteli bir makale veya kitap kaleme almadıysanız, bunun ilmî bir değeri yoktur. Günümüzde, Türkçe'yi bu arka plana atan zihniyet sebebiyle kendi öz değerlerini bilmeyen, bilse bile onu sahiplenemeyen nesiller yetişmektedir.

Tarih boyunca medeniyetlere beşiklik etmiş olan Türk devletlerinin dili olan Türkçe'yi bilim dili olarak yaygınlaştırmak, tarihî ve kültürel değerlerimizi yeni nesillere aktarmak herkesin görevidir. Bu, millî bir davadır. Türkçe'nin ne kadar güzel ve sistemli bir dil olduğunu; yaklaşık 8-9 sene İstanbul'da yaşamış ve 1790 yılında İstanbul'da basılan Elemens de la Langue Turque "Türk Dilinin Unsurları" isminde Türkçe gramer kitabı yazmış olan Pierre Fronçois VİGUİER adlı bir Fransız: "Zeki bir insan, günlük Türkçe'nin umulmadık derecede güzel ve sistemli yapısı karşısında, bu dili sanki bir âlimler topluluğunun düşünüp taşınarak ve anlaşarak ortaya çıkardıklarını zanneder ve hayretler içinde kalır (s.IX)." sözleriyle dile getirmektedir.

Türkçe'ye kendi memleketimizde yeteri kadar değer verilmemesine rağmen, yurtdışında büyük bir ilgiye mazhar olduğunu dile getirmek gerekir. Özellikle yurt dışında açılan Türk liseleri ve üniversitelerinde okutulan Türkçe dersler sayesinde birçok yabancı, Türkçe'yi öğrenme ve tanıma fırsatına sahip olmakta ve bundan dolayı milletimizin tarihî misyonuna paralel olarak Türkçe, yabancıların ilgisini çekmekte ve birçok ülkede dilimize karşı bir istek oluşmaya başlamaktadır. Bunun sonucunda bugün dünyanın birçok yerinde Türkoloji kürsüleri açılmakta; buralarda Türk dili öğretilmekte ve Türkçe dersler verilmektedir. İşte bu tarihî fırsatı iyi değerlendirmemiz ve bir devlet politikası olarak dilimizin üzerine çok daha fazla eğilmemiz gerekmektedir.

Hiçbir zaman önemini kaybetmemiş ve tarihte birçok dile karşı koymuş ve bunda başarılı olmuş Türkçe, bugün de İngilizce'nin hâkimiyetine karşı direnecek ve Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevâî gibi birçok Türk dili sevdalısının omuzlarında yeniden yükselecek, 21. yüzyılda dünyada konuşulan en önemli dillerin arasındaki yerini alacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın...
 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Karamanoğlu Mehmet Bey ve fermanı...


Anadolu’da Türk edebiyatının temeli XIII. asırda atılmıştır.

Hakîm Bereket’in tıpla ilgili “Tuhfe-i Mübârizî” si, Gülşehrî’nin:

“Bir kişi bu dâstânı eylemiş

İlle lafzın key çöpürdek söylemiş

Vezniçün lafzın gidermiş harfini

Artuk eksük söylemiş söz sarfını.”


mısralarıyla haber verdiği “Şeyh San’an Kıssası” ve Fuat Köprülü’nün XIII. yüzyılda yazıldığını tahmin ettiği Şeyyat İsa’nın “Salsalnâme” si Anadolu’da yazılan ilk Türkçe eserler olarak bilinir.

Diğer taraftan “Tuhfe-i Mübârizî” nin Farsça nüshası için Amasya emiri Halifet Gazî’nin: “Tıp sınâatından bir kitap geregidi ki anın mütâlaasından bize bir fâyide olaydı. (’85) Eger bu kitâbı Türkî’ye döndüreler şöyle kim ol dâyireler kamusı anda bile yazıla yavlak hoş ola.” 

diyerek Türkçe eser yazılmasını teşvik etmesi ve nihayet Arapça ve Farsçanın hâkim olduğu Selçuklu sarayında, İkinci İzzettin Keykavus’un (Hükümdarlığı: 1246-1261) kendi yazıcısına o devirde Türkler arasında yaygın bir destan olan “Danişmendnâme” yi Türk diliyle yazdırması şüphesiz ki Türkçenin geleceği açısından önemli teşebbüslerdi.

Ancak, bütün bunların yanında biraz sonra metnini sunacağımız Karamanoğlu Mehmet Bey’in (ö. 676/1277) fermanı Türk dili için ayrı bir önem taşır.

Karamanoğlu Mehmet Bey, Karaman aşiretinin reisi Karaman Bey’in en büyük oğludur. 1262’de Karaman Bey’in vefatından sonra babasının yerine geçen Mehmet Bey’in Moğollarla ve Selçuklularla mücadele ederek Karaman Türkmenlerinin gücünü artırmış olduğu görülür.

Bilindiği üzere Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1075-1308) zayıfladığını fark eden Türkmen beyleri Selçukluların yerine geçme arzusundaydılar.

Bu yolda ilk harekete geçen Karamanoğlu Mehmet Bey olmuştur. 15 Mayıs 1277’de, İkinci İzzettin Keykavus’un oğlu Alaeddin Siyavuş’u Selçuklu Sultanı ilan eden ve bilahare kendisi de vezir olan Karamanoğlu Mehmet Bey yaptığı ilk divan toplantısında:

“Bugünden sonra divanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”

şeklindeki fermanını yayımlamış ve resmî dil olan Farsçanın yerine Türkçeyi devlet dili ilan etmiştir.

Bu fermanla tarihte ilk defa siyasî iradenin Türkçeye sahip çıkmış olduğunu görüyoruz.

Lakin ne yazık ki Karamanoğlu Mehmet Bey, saltanat mücadelesinde başarılı olamayarak kısa bir süre sonra öldürülmüş (20 Haziran 1277) Farsça da tekrar sarayda resmî dil olmuştur.

Bu arada şunu da hemen belirtelim ki

“Karamanoğlu Mehmet Bey Farsça bilmediği için böyle bir yola başvurdu”

gibilerden iddialar doğru değildir. XIV ve XV. yüzyıllarda Türk beylerinin Türkçeye nasıl sahip çıktıklarını biliyoruz.

Demek ki Türkçecilik Türk beylerinin özünde var olan bir haslettir.

Kısacası, Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu tahtında kalabilseydi Türkçe bundan muhakkak kazançlı çıkacaktı. Tarihte ilk defa Türkçeyi devlet dili ilan eden bir zat elbette Türkçenin gazileri arasında anılacaktır. Ruhu şâd olsun...


Ahmet Sevgi / Yeniçağ

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İlk Yazılı Tarihimiz: Orhun Yazıtları

Türk yazı dilinin ilk örneklerinin ortaya konulduğu, eşi bulunmayacak değerde bilgiler içeren Orhun Yazıtları, her Türk’ün hakkında bilgi sahibi olması ve onu okuyup hakkıyla benimseyerek Atalarımızın verdikleri uyarıları dikkate alması gereken büyük bir abidedir. Çünkü o kutlu yazıtlarda bilge, alp, inançlı ve pek yürekli atalarımızın, binlerce yıl önce dünyaya düzen vermek ve Türk soyunu, kültürünü, ulusunu… bengi (ebedî) kılmak için yaptığı çalışmalar neticesinde oluşan Türk tarihi yazılmaktadır. Orhun Yazıtları‘nın değerini anlatabilmek için “Çünkü…” ile başlayan tümceler arka arkaya dizilebilir. Ben, yazıma yazıtların değerini ustalıkla dile getiren büyük Türkolog Muharrem Ergin‘in Orhun Abideleri adlı yapıtındaki bir paragraflık alıntıyla başlamak istiyorum:

Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururun ilâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…” 

Ya şimdi 21. yy. Türklerin yüz yılı olacak diyen siyasilerimizi kim ikaz edecek kim uyaracak yada bunlar ne zaman kendilerine gelecekler. Bayramdan bayrama gençlik marşı ile gençlere çoşku veren sözde sanatçılarımız uluslararası yarışmalarda kendi dilimiz yerine İngilizce şarkı söyleyip Türkiye'yi temsil ettiğini söyleyenleri kim ikaz edecek. Bunlar ne zaman hatırlayacaklar damarlarında dolaşan asil kanı, bunlara alkış tutan aydınlarımız Anadolunun özünü dilini ne zaman hatırlayacaklar. Hatırlayamazlar çünki bunlara bir dur demek lazım artık. 

Cahildi Türkçeden başka dil bilmezdi dedikleri Karamanoğlu Mehmet bey VIII. yüz yılda Türçe'nin önemini belirtmiş ve bir ferman yayınlamıştır. İyiki de yayınlamış. iyikide Türkçe'den başka dilbilmiyormuş ya bilseydi Selçuklu sultanları gibi Farsça konuşsaydı ozaman alim mi olacaktı ?

Son günlerde televizyon ve gazetelerde izliyoruz Türkçe olimpiyatları diye yarışmalar düzenleniyor. Yüzlerce ulus devletlerin çocukları Türkçe şarkı söylemek için bir birleri ile yarışıyorlar. Bu organizasyonları tertip edenleri kutluyorum. Uluslararası yarışmalarda ingilizce olarak şarkı söyleyenlerede yazıklar olsun diyorum. Bu büyük ulusu temsil etmek sizlere düşmez ancak rezil etmek düşer. Neyi temsil ederseniz edin ama bizi Anadoluyu temsil etmeyin bu rezil kılık kıyafetinizle ve ağzı bozuk Türkçenizle...

Aşkın Süvari / Radyo Yeşilada

Ah şu türküler kör olası gözleri. Başka bir alem sözleri.

Sevgili Türkü Dostu

Radyo Yeşilada Türkülerin Kalbi

Sevdaların hikayesidir bu... Hasretin hikayesidir... Bu, türkülerin hikayesidir... Belkide, bizim hikayemizdir... Bizi bilmez türküleri bilmeyen; duymaz nağmelerde yankılanan güzellikleri... İnsana dair... Türkülerin dalına asılmış bizim hikayemiz,bozkır gecelerinin şafağında... Onun için, türküler bize benzer gülüm, Türküler bizi söyler... Bizim hikayemizi anlatır hep... Türk’ ün engin gönül dünyasına yaradanın nakşettiği güzelliklerin; en seviyeli, en terbiyeli ve en güzel ifadesini, muhteşem bir incelik içinde türkülerimizde buluruz...

Yazının Devamı

Paylaşım Forumu Konu Başlıkları

Güzel Sözler

Ziyaretçi Defteri

Ziyaretçi Defteri

Türkü Dostlarına

Merhaba canlar; Söz konusu türkü olunca hepimizi bir heyecan bir hüzün sarar. Bende ise kelimeler yetersiz kalıyor. Türkü deyince bende akan sular duruyor. türküler gerçektende yaşamı ifade ediyor ve kültürümüzü anlatıyor. Sevgili türkü dostları duygu ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşın. Kendi yörenize ait türkü hikayeleri varsa paylaşım formunda türkü dostları ile paylaşın. Bütün türkü dostlarına sevgilerle....

Aşkın Süvari

radyoyesilada.tr.gg

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol