Haftanın Sohbeti
Sözsüz konuşabilmek güzel şey olsa gerektir.
Susmak ve anlamak susarak anlatmak güzel şey.
Kelimeler elbette konuşabilmemiz için var.
Ama sükûtun bir ihtişamı yok mu sizce de?
Hani iki talebesi bir Allah dostunu ziyarete giderler.Ahir ömründe bize bir sohbet bir nasihat eder ümidiyle.
Otururlar saatlerce ne bir tek söz
ne bir sohbet
" Canı sıkılır iki arkadaşın. Müsaade isteyip kalkarlar.
Kapıya geldiklerinde aralarında konuşmaktadırlar üstadımız niye sohbet etmedi
diyerek. Fısıldaşmaları duyan evin hanımı seslenir arkalarından;
-Yazık size hiçbir şey duymadınız öyle mi? Oysa o neler anlattı size Susarak anlatmak zor şey galiba
susulanları anlatmak zor şey."
Hazreti Mevlana talebelerine sohbet ederkenAllah'ı tanıyan susar
der.
Talebelerden birisi o günden sonra hiç konuşmaz olur.Günlerce sükût edip oturur kendi halinde. Bu durumu fark eden Mevlananiye sustuğunu sorar genç adama.
Efendim siz demiştiniz ki Allah'ı tanıyan susar
ben onun için Güler Mevlana:
-Öyle değil der
Allah'ı tanıyan Allah'tan gayrısına susar.
Onun konuştuğu Allah olur artık ondan konuşan Allah olur.
Bu meselenin özünü idrak etmek bize uzak belki.Ama daima susup bakışlarıyla insanların halini bir güzel tanıyanlar anlayacaklar ne demek istediğimizi.Kitaplarda nice içinden çıkılmaz meseleler vardır ki
sözün anlayamayacağını fak edince bir mısra yazarlar: "Tatmayan bilmez." Tatmayan nasıl bilsin ki?Tadanlarda konuşmazlar nedense.
"Âşık susarsa arif konuşursa helak olur."Denmesi bundan olsa gerektir.Vaktiyle gül kokulu meclislere aşina bir derviş
memleketinden uzaklara gitmek zorunda kalmış.
Ruhu beden gurbetinde mahpus olan insan bir de bedeni ile giderse siz düşünün halini!
Ne halden anlayan bir dost ne kapısını çalabileceği bir yaran
ne aynı dilden konuşabildiği bir yoldaş..
Böyle zamanlarda daha bir özlenir arkada bırakılanlardaha bir iç yakar muhabbetin iştiyakı
Derviş bir gece vakti yalnızlığın ne menem bir şey olduğunu
iliklerine kadar duyarak yürürken yanından geçmekte olduğu evden gelen bir kokuyla sendelemiş. Bir muhabbet
bir neşe
bir tanıdık his ...
Eve doğru yürümüş. Bahçe kapısından içeri süzülünce kalbinin atışları hızlanmışmuhabbet kokusu bir başka yakmış içini
ayakları bedenini taşıyamaz olmuş
kapının önüne gelip oracıkta boynunu büküp beklemeye koyulmuş. Kapı aralandığında
karşısındaki hiç tanımadığı ama ezelden aşina olduğu kişiye sarılmamak için zor tutmuş kendini. Susmuş ve beklemeye koyulmuş.
Tebessüm ederek içeri dönen ev sahibi elinde ağzına kadar su dolu bir kâse ile geri gelmiş. Bu kez yüzünde bir hüzün
gözlerinde mahcubiyet
dudaklarında sükût.. Kapının önünde mahzun bekleyen derviş başını hafifçe kaldırıp kâseyi görünce
hemen yanı başındaki gülün bir kırmızı yaprağını koparıp
zarafetle bırakmış suyun üstüne..
Ne su taşmış ne de ağırlaşmış kâse gül yaprağıyla.
Kâsenin oracığa bırakılmasıyla birbirlerine sarılmış iki ebed dostu.Bu başka bir lisan galiba.
Sadece ehlinin bildiği ehil olmayanların ise sadece hakkında konuştukları bambaşka bir lisan.
Tevekkeli dememiş "Bilen söylemez söyleyen bilmez." Diyenler.
Susmak zor iş belli ki.Alemlerin Efendisi "Susan kurtulur" buyurmuşlar.
Haydi dilinizi susturmayı başardınız diyelim ya kalbin susması...
Bir de kalp var. Marifet onu susturmakta.
Peki o nasıl olacak?
Kalbe sizin iradeniz dışında bir tek hissin bile gelmemesi..
"Tatmayan bilmez."
Serdar Tuncer

Kim

İmandır ki ilahi ne büyüktür;
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.
La Edri